GÜMÜŞ KİTAP MI? ALTIN KİTAP MI?
- İzel İrem GÜRGAN

- 14 May 2021
- 5 dakikada okunur
Geçtiğimiz ay bir şifa zirvesine katıldım. Temelde, onlarca şey öğrendiğim ve her konuşmacının verdiği bilgilerden çok büyük bir feyz ve ilham almakla birlikte bugün size Alberto Villoldo seansından ve kendi düşüncelerimden de bahsetmek istiyorum. Bir kilişe olarak hayatın rüyadan ibaret olduğunu söylüyoruz. Hepimiz yaşamak ve öğrenmek için buradayız. Hayat simülasyonu içerisinde gerçeklik yaratmaya çalışırken bazen bazı rüyalardan çok geç uyanıyoruz. Bazılarımızın uyanması için alarm çalması yeterli olmuyor. Defalarca işaret alıyoruz, uyarılıyoruz ve artık en sonunda bizim yapamadığımızı veya yapmak istemediğimizi sistem tam da ortasına düşürüyor. Burada da çok ciddi sınavlar ile sınanmaya başlıyoruz.
Alberto bize sevgi, gerçek potansiyel ve tüm mucizeler için üç rüya şeklinden uyanmamız gerektiğini söylüyor.
1. SEVGİNİN RÜYASI
Koşulsuz sevmek, birinde sevgiyi bulmak. Sizi tam olarak siz olduğunuz için sevecek o insanı bulmak. Aşık olduğumuzda bu oluyor. Aşık olduğumuzda o ilk heyecanlı döneme balayına benzetebiliriz. Her şey harika, dünya cennet gibi. Belki de o insanla tanışmadan önce hiç öyle hissetmiyordunuz. Peki ya ne oldu? Aşık olduğumuzda anda ve farkında kalıyoruz. Dilek ve arzularımızın tamamen dışa vurum halindeyiz. Ne yazık ki balayı uzun sürmüyor. Hayata dönmeye başlıyoruz. Belki bir yıl, iki yıl, üç yıl.. Sonunda bu kişinin koşulsuz sevmediği gerçeğine uyanıyoruz. Aynı zamanda o kişi bir ayna görevi görüyor. Bize içimizde yaşadığımız çatışmaları mı gösteriyor? Ancak, aynalar her zaman böyle çalışmaz. Aynaların seviyeleri vardır. Bazen aynalar bize yargıladıklarımızı gösterir. Hayatımızda kaybettiğimiz veya elimizden alınan şeyleri en mahrem seviyelerde gösterir. Biz ise kendimizi değiştirmek yerine karşımızdaki kişiyi veya ilişkiyi değiştirmeye çalışırız. Aslında burada bir minnettarlık yatıyor ancak her zaman bu kısmı hemen fark etmemiz mümkün olmayabiliyor veya zaman alıyor. Burada ki minnettarlık, önce kendi kalbimizden ziyade başka bir yerde sevgiyi bulmaya çalışmak ve bunun kabusundan uyanmaktır. Sevgi, yaratılışın temel gücüdür. Bir diğerinde değil önce kendimizde bulmamız gereken şeydir.
2. GÜVENCE RÜYASI
İyi bir banka hesabı, ev, iş, yatırımlar, birikimler… Dış şartlar doğru ve seni destekliyor. Her şey harika. Bir materyalist kendini zengin görmek için servet sahibi olmayı, istediği arabayı almayı, sadece o eve sahip olmayı bekler. Etki tepki modelinde yaşar. Gerçekliği duyguları ile tanımlar. Beyin bu zararlı kimyasalları almaya başladığında aşırı uyarılma konumuna geçer ve dengesini kaybetmeye başlar. Tutarsızlaşır. Beyin tutarsızlaştığında bedende tutarsızlaşır. Ve bunu kalp takip eder. Her ikiside vücuda son derece düzensiz sinyaller göndermeye başlar. Maddeye dönüşen insanlar hayatlarında ki bir şeyi değiştirmek istediklerinde bu hedefe ulaşmaları bazen uzun zaman alır. İstedikleri olana kadar da bedenlerini oradan oraya sürüklemek zorunda kalır. Hemen sonuç almak için zorlar, sonucu tahmin etmeye ve kontrol etmeye çalışırlar. İç güdüsel olarak madde içinde bir etki yaratmaya çalışırlar. Bu sırada ruh fakirleşmiştir. İhtiyaçların görülüyor olması bizlerin savunmasız ve çocuksu olan yönümüz için çok önemlidir. Çünkü güvende hissetmelidir. Güven ve aitlik hissi. Aksi olduğunda saklanmak isteyecektir. Ancak bu rüyadan uyandığımızda dünyada hiçbir yerin ve hiçbir şeyin güvenli olmadığını anlarız. Ancak ve ancak siz güvenli biri olabilirsiniz. Güvenli olduğunuz için etrafınızda güvence yaratırsınız. Aynı zamanda beyin ve kalbi birlikte çalışmaya programlamaya başladığımızda beyin daha az analiz eder daha çok güvenir. Sabırsızlanmaz, sonucu zorlamaz ve kontrol etmezsiniz. Şartlara, durumlara ve insanlara az tepki göstermeye başlarsınız. Eski alışkanlıklarınız ve duygusal tepkileriniz sizi daha az yönetir. Sonuca güvenirsiniz. Çünkü kudretli bir şey ile bağlantıda olduğunuzu bilirsiniz. İşte bu durum öğretilebilir, sürdürülebilir ve bir beceri haline getirilebilir.
3. HER ŞEYİN SONSUZA KADAR SÜRECEĞİ RÜYASI
Bedenimiz, ilişkilerimiz, sağlığımız, sahip olduğumuz her şey. Hiçbir şey sonsuz değildir. Bir şeyin sona ermesi düşüncesinden kaçtığımızda meşguliyetler silsilesi ile hayatlarımızı dolduruyoruz. Daha çok yalnızlaşıyor, robotlaşıyor ve kaybolmaya başlıyoruz. Hayatımızda iyi şeyler olduğu için mutlu oluyoruz. Kötü şeyler olduğunda kendimizi cezalandırıyoruz. Bu rüyadan uyandığımızda ölümsüzlüğü keşfetmeye başlıyoruz. Sonsuzluğu. Var oluşumuzun güzelliği de burada yatıyor. Her şey geçici ve kısa sürüyor. Anda var olmayı öğrenebilir ve her anı sevebiliriz. Bu olduğunda da mutluluğu hayatımızda olan şeylerle koşullandırmamış oluruz.
Bu zirvede Şamanlar ile ilgili pek çok öğreti ile karşılaştım. Şamanlara göre servetimiz sahip olduklarımız ile ölçülmez, verdiklerimiz ile ölçülür. Ölümsüzlük bir olasılıktır. Onlara göre bizler dokuz canlı kedi gibiyiz. Dünyada ne kadar iyilik yaptığımıza göre bu değişebiliyor. Kaç hayat yaşanırsa yaşansın hepsinde bilinç edinmemiz gerekiyor. Aydınlık bir varlık olmalıyız. Ben kimim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Amacım nedir? Eğer bunları keşfeder ve anlarsak sonsuzluğa ulaşabiliriz. Aksi halde sonbahar yaprakları gibi ordan oraya savrulmak zorunda kalırız. Maceracı bir kaşif haline gelmeliyiz. Bu keşifler misyonumuzun ne olduğunu anlamamızı sağlar. Misyonumuzu bulduğumuzda telomerlerimiz uzamaya başlar. Telomerlerimizin uzunluğu ise ne kadar yaşayacağımızı belirleyen DNA iplikleridir. Böylece hayatımız uzar ve sağlıklı bir hayat süreriz. Bir olasılık olmaktan çıkarız. İşte bu bahsettiğim toplu kabuslardan uyanarak kutsal rüyayı keşfetmenin üç adımından bahsediyor.
İlk adım ‘UYANMAK’
Çoğu insan çok geç uyanıyor. Bir gün babası Alberto’yu yanına çağırmış ve şöyle demiş. “Kimin hayatını yaşadım bilmiyorum. İyi bir baba, iyi bir eş, iyi bir işçi oldum ama bu ben değilim. O rüyadan 74 yaşında uyanmış ve 78 yaşında ölmüş. Alberto, yazılmış bir hayatın kabusundan uyandığı için aslında babam benim için 4 yaşında iken öldü diyor. Kim olduğunu keşfettiği için. Uyanınca asıl hayatın; güzellik, sevgi, keşif olduğunu anlamış. İyi bir eş, baba, işçi olmak bunlar önemliydi fakat bu onun hayatı değildi.” diyor. Antlarda ki şamanlara göre bizler iki kitap ile doğuyoruz. “Altın Kitap ve Gümüş Kitap.” Bunlardan biri yazılmıştır ve diğeri ise boştur. Yazılı kitabı düzenlemek için zaman harcayabiliriz ancak bunu hayat boyu yapamayız. Hayatımızın hikayesini, senaryosunu yazmak istediğimiz diğer kitaba geçmeliyiz. İşte uyandıktan sonra ikinci adıma geçerek kendimize şunları sormalıyız.
“Ben kimin hayatını yaşıyorum?”
“Yaşadığım bu hayat bana ailem tarafından mı yoksa içinde yaşadığım kültür tarafından mı seçilmiş?”
İkinci adım ‘BÜYÜMEK’
Büyümek dersleri öğrenmektir. Hayatın sunduğu dersleri somutlaştırmaktır. Duygusal zehirleri bilgeliğe ve merhamete dönüştürmektir. Ders ne kadar ağır ve acı verici ise o kadar değer verirsiniz. Artık merhameti daha iyi biliyoruz çünkü acı çektik ve böylece daha çok şefkatli olabildik. Bizlerin hayatlarımızda direndiği durumlar oluyor. Zihnimiz ya da egomuz bu böyle olmamalı diyor. Bu noktada da acı çekmeye başlıyoruz. Yetersizliklerimize dair inançlarımızla, hayata dair yargılarımızla mücadele ettiğimizi fark etmeliyiz. Tüm bu karmaşalardan sonra herhangi bir tür şifalanmanın ve özgürlüğün ilk aşaması kabullenmektir. Özgürlük, kişinin değildir. Özgürlük, kişidendir. Tüm bunlar çözülmeye başladığında ve en nihayetinde bittiğinde canımızı yakan insanları da affedebilecek ve uğurlayabilecek noktaya geldiğimizde, kendimizi onlara teşekkür ederken buluyoruz.
“Bir daha asla bu şekilde öğrenmek istemiyorum. Ancak öğrettikleriniz için teşekkür ederim. Acıyı değil dersleri alıyorum.” İşte benim hayatımda da böyle oldu. Birlik ve bütünlük aşamasına geçmek büyük bir sıçrayıştır. Son bir buçuk senem büyük bir büyüme sancısı ve kendini bulma yolculuğu ile geçti. Benim için zor ancak sıkı bir yolculuk oldu ve olmaya devam ediyor. Hem büyümek bütünleşmek ile ilgilidir. Ben de bütünleşmeye devam ediyorum. Bu dersleri bilgeliğe dönüştürmeye devam ediyorum. Böylece direnç temelimi de güçlendiriyorum. Dışarıda olanları değiştirmiyor tepki verme şeklimi değiştiriyorum. Bilinçli ve sağlıklı tepki verebilmemiz için kendimizi güçlendirmeliyiz. Burada yaptığımız kendimize, hayatımızın değişiminde başarılı olma yeteneğini vermektir.
Üçüncü adım ‘ÖNE ÇIKMAK’
Bazı insanlar uyanış safhasında kalıyorlar. Bu deneyim güzel geliyor ancak devam edemiyorlar. Bundan sonrasında büyümeyi yaşamalıyız ve bir yaratıcı olarak ortaya çıkmalıyız. Kişisel dünyamızdan başlayarak dünyaya yayılmalıyız. Kendimize karşı dürüst davranmalı ve gerçeği yaratmalıyız. Kim olduğumuzu, olduğumuzu iddia ettiğimiz kişi ile gerçekte olan kişinin uyumu ile ilerlemeliyiz. Dünyaya ortaya çıkmak için geldik. Yaratımlara yardımcı olmak için. Kim olacaksınız? Kime dönüşeceksiniz? Geçmiş zaten yaşandı ve bitti. Geleceği hayal ederek harekete geçmek bizim işimiz.
İşte böylece ikinci kitabı yazmış olursunuz. Altın Kitabı. Sizin gözlerinizden..






Yorumlar